Aile Dizimi Terapisi & Sertifikalı Eğitimler

Olaylı İlişkilerin Kahramanı Rafet El Roman

İçindekiler

Olaylı İlişkilerin Kahramanı Rafet El Roman

Rafet El Roman özel hayatı müziğinden daha çok tartışılan bir sanatçı oldu hep. İlişkilerinin, özellikle de her iki evliliğinin de sonlanmasının olaylı oluşu ve magazin malzemesi haline dönüşmesi oldukça dikkat çekici.

Gazetelere servis edilen eşi Ceren Kalpakarslan tarafından kendisine yollandığını iddia ettiği ve sonradan aslında kendisinin yazdığı anlaşılan mektup olayı Roman’ın ruh hali ve sağlığı açısından ele alınmasını ilgi çekici hale getiriyor.

Öncelikle sanatçının hayatındaki temel ve önemli olayları çok kısaca hatırlamakta fayda var.

Rafet El Roman doğduktan iki yıl sonra anne babası Almanya’ya göç ediyor ve küçük Rafet Türkiye’de beş yıl anne babasından ayrı büyüyor. İkinci sınıftan itibaren Almanya’ya anne babasının yanına gidiyor.

İlk eşi Tuğba Altıntop’tan olan iki kızı doğuyor ve birisi iki buçuk, diğeri iki yaş civarındayken (kendisinin de ailesinden ayrı kaldığı yaşlarda) çocuklarını annelerinden ayırıp onları Almanya’ya götürüyor. Peki, ne süreyle ayırıyor? Tahmininiz doğru! Evet, beş yıl!

Sonradan sevgilisinden bir oğlu oluyor, 2010 yılında. Ve çocuk doğmadan annesinden ayrılıyor. O çocuk da babasız büyüyor.

En son 2014 yılında, şimdi boşanmak üzere olduğu Ceren Kalpakarslan ile evleniyor. Yine, bildiğiniz üzere epey bir olay olan ve magazin dünyasını epey meşgul eden bir süreç yaşanmakta.

Sanatçının ve hayatına giren kadınların mutluluğu bulmalarını dilemek dışında bir şey yapamayız. Ancak, bu göz önündeki ilişkilere bakarak bazı aile dinamiklerini anlamak mümkündür:

Küçük bir çocuğun anne babasından erken yaşlarda ayrılması o çocuğun tüm yaşamını ve ilişkilerini geri dönülmez şekilde etkilemektedir. İdeal olan her zaman çocuğun anne babasıyla beraber kalmasıdır. Ancak elbette Roman’ın hayatındaki gibi, bu her zaman mümkün olmamaktadır. Kendisi anne babasından erken yaşlarda ayrı kalmak zorunda kalmıştır. Bu bir travmadır çocuk için. Ve bu travma atlatılmadığı ve üzerinde bilinçli bir şekilde ve sevgiyle çalışılmadığından Roman’ın aile sisteminde olduğu gibi yer etmektedir, halen canlıdır ve etkileri sürmektedir.

Roman farkında olmadan ve bütünüyle kendi sistemindeki travmanın etkisiyle hareket ederek kendi öz çocuklarına da aynı travmayı bir şekilde, onları annelerinden ayırarak ve Almanya’ya götürerek yaşatmıştır. İlginç olan Roman’ın bilinçdışının kendi ayrı düştüğü yaşlarda ve aynı süreyle bunu çocuklarına yapmış olmasıdır.

Adeta kendi travmasını DNA’sını aktarır gibi aktarmıştır. Ya da onlara para pul bırakır gibi acılarını ve yoksunluklarını da hediye etmiştir. Ebeveynler sadece genetik materyallerini, mallarını mülklerini değil, tüm acılarını, mutluluklarını, zorluklarını da çocuklarına aktarır.

Bu olay, kader denen şeyin, bir başka deyişle yaşanmamış, tamamlanmamış süreçlerin nasıl sonraki kuşaklara aktarıldığının en bariz örneklerinden birisidir. Bazı durumların iyileşmesi için tek bir insanın ömrü yeterli olmayabilir. Bu durumda aile sistemi bu iyileşme sürecini sonradan gelen çocuklar üzerinden yapar. Zamana yayar.

Peki, bu yaşandığına göre ve bir baba olarak Rafet El Roman çocuklarının kötülüğünü bilerek istemeyeceğine göre ne farklı olabilirdi? Erken dönem ebeveynlerden ayrı kalmanın acısını, duygusal tutukluğunu, bağlanma korkularını, güvensizliğini hissedebileceği bir terapi sürecinden geçebilirdi, evlenmeden yahut çocuk sahibi olmadan evvel. O zaman tüm çocuklarının anne yahut babadan yoksun kalmak dışında seçeneklere de sahip olabilecekleri ilişkiler yaratabilirdi.

Oysa bu gerçekleşmedi. Bu durumda çocuklar açısından yapılacak pek bir şey kalmaz. Anne babaları hayatı onlara hangi bedellerle bahşederse o şekilde almak zorundadır. Bunu sorgulamak dahi hadlerini aşmaları anlamına gelir. Çocuklar böyle bir babayı kaderleri olarak kabul eder. Alır. Tıpkı küçük Roman’ın ebeveynlerinden ayrı kalma durumunu alması gibi.

Bir başka konu da Roman’ın kadınlarla ilişkisidir.

Çocuklarının annesi olan Tuğba Altıntop’a ve onun yaşam tarzına karşı tavrı ve çocukları için doğru anne olmadığı şeklindeki fikriyatı kendisinin tüm ilişki sistemini zedelemektedir. Başka bir kadın ile mutlu olma olasılığını da ortadan kaldırmaktadır.

Onurlandırılmadan bitirilen bir ilişki bu durumda hatta, çocuklarını annelerinden ayırmak bir insanın üzerine çekebileceği en büyük ilişki “lanet”lerden birisidir.

Kendi özel hayatında neyi nasıl yaparsa yapsın bir anne yahut babanın çocuklarına layık olmadığı yaklaşımı, fikri yanlıştır. Bir anne yahut baba kendisi olarak, yaptığı her şeyden bağımsız olarak çocuklarına verdiği hayatın kutsallığı bağlamında saygıyı hak eder. Yani verili olarak anne yahut baba olmak kendi içerisinde yeterlidir. Onun üzerine yapılacak her yorum sadece niceliksel bir değer taşır, varoluşsal değildir. Çocuğun yaşama sahip olması diğer her şeyin yanında en değerli olandır ve zaten en baştan sunulmuştur. Dolayısıyla annelik yahut babalık çocuk doğduğu için zaten hak edilmiştir.

Bu en önemli nokta atlanarak (bu örnekteki gibi) bir anneyi çocuklarını görme hakkından mahrum edecek meşru herhangi bir sebep yoktur. (Elbette annenin bedeni yahut ruhi sağlığı elverdiği her durumda). Eğer herhangi bir sebep olduğu düşünülecek olsa bile Roman’ın çocuklarını ayrı tuttuğu yaşlardaki çocuğun önemseyeceği bir şey değildir. Anneliğin kendisi, annenin ahlaki yahut değer yargıları bağlamında verebileceği zarardan çok daha büyük bir fayda sunacaktır çocuğa.

Dolayısıyla Roman, kendisine iki çocuk vermiş ilk eşini takdir edememiş, çocuklarına ve eşine zarar vermiştir. Bu sebeple aile sistemindeki sistemik yani kişilere bağlı olmayan topluluk vicdanını zedelemiştir. Bu nedenle ona sonradan bir çocuk veren diğer kadınla ilişkisini de, ikinci evliliğini de sürdürmesi beklenemez. Ve zincirleme olarak ona aşkını, çocuğunu, sevgisini, emeğini, bedenini, ruhunu yahut herhangi bir şey veren kadını da elinde tutamaz.

Sistemin sahip olduğu topluluk vicdanı Roman’ın kendi bireysel vicdanını rahatsız edecektir. Üstüne üstlük ilişki sitemine sonradan dahil olan tüm kadınlar önceki kadınların yaşadığı mutsuzluklar ve haksızlıklar nedeniyle rahatsız olacaktır, bu derin vicdani bağlılık ilişkilerin ömrünü erkenden tüketecektir.

Son olarak bir başka konuya değinemeden edemeyeceğim. İkinci evliliğin bitmesinin nedeni olarak iki şey konuşuluyor. Birincisi Ceren’in çocuk isteyip Roman’ın istememesi diğeri ise Ceren’in Roman’ın kızlarıyla anlaşmazlığa düşmesi…

Her iki durum da ikinci evlilik gibi bir ilişki için bitme sebebidir. İkinci eşler her zaman eşlerinin çocuklarından daha az önceliğe sahip olduklarının bilinciyle hareket etmelidir. Eşinin çocuklarından daha fazla öncelik talep ederlerse ilişki bozulur.

Diğer konu da çok önemlidir. Eşinin eski evliliğinden çocukları varken eğer kendisinin çocuğu yoksa bu durum dengesizlik yaratır. Bu durumda yeni eşine de bir çocuk vermek, eğer böyle bir talep ve beklenti varsa elzemdir. İkinci eşin kendisine çocuk vermeyen eşi bırakması sağlıklı olan şeydir.

Her iki durumun da en iyi çözümü çocuklu iki kişinin evlilik yapmasıdır. Bu durumda iki taraf da diğerinin çocuklarına olan ilgisini sorun etmeyecektir. Ve birbirlerinden çocukları olmadan da evlilik yahut ilişki yürüyebilir.

Tüm bunların yanı sıra arka planda Almanya da başlı başına bir etkendir. Ancak onu bir başka yazının konusu olarak şimdilik bırakarak bu yazıda ismi geçen tüm insanlara ve onların sistemindeki diğer insanlara saygılarımızı ve mutluluk dileklerimiz sunalım, her daim huzur içerisinde olsunlar.