Aile Dizimi Terapisi & Sertifikalı Eğitimler

Çocukları Kim Katleder?

İçindekiler

Çocukları Kim Katleder?

“Toplum cinayetten rahatsız olmaz, sadece cinyetin kendisi için işlenmesini ister. Bir insan bir kişiyi öldürür ve o bir katildir. Bir insan savaşta yüzlerce insan öldürür, o artık bir kahramandır.” OSHO

Kime katil diyoruz? Kime katil demiyoruz?  Bunu bir düşünün.

Sorun gerçekten birisinin başka bir insanı öldürmesi mi, yoksa öldürenin kimi öldürdüğü ve ne için öldürdüğü mü önemli?

Eğer kavramsal olarak bir insanın başka birisini öldürmesinin sorunu teşkil ettiğini düşünüyorsanız lütfen yazıyı okumaya devam edin.

Değilseniz ve kim ya da ne uğurda öldürüldüğü önemli diyorsanız sanırım size göre bir şey bu yazıda mevcut değildir.

Bir düşünelim. Ölümler (ne kadar “yüce” olsa bile) bir amaç uğruna olduğunda meşru olacak ise o zaman ölümler ve savaşlar biter mi? İktidar mücadeleleri sonlanır mı? İnsanın insana zulmü biter mi? Bir insanın, bir fikrin yahut ideolojinin tüm ülkeye hatta dünyaya hükmedebilmesini, meşru kabul edilen öldürme yetkisi dışında ne mümkün kılabilir?

Savaşlarda milyonlarca insan ölüyor ve diyoruz ki düşmanları öldürmek mübahtır. Elbette öyledir değil mi? Ama karşı taraf için de sen düşmansın! O zaman onun seni öldürmesini engelleyecek ne var? Geriye ne kalıyor? Güçlü olanın güçsüzü yok etmesinin meşrulaşması!

Herkes 2. Dünya savaşında Almanları ve Japonları pek çok şey için suçluyor. Doğrudur epey bir suç işlenmiştir. Masum milyonlarca insan ölmüştür. Ama iki bombalamayla 300.000 sivil insanı yok eden ABD herhangi bir şey için suçlandı mı? Birisi kalkıp bu insanlık suçudur bunu  yapanlar yargılanmalıdır dedi mi? Böyle bir şey savaşı sonlandırdı diye kutlayacak mıyız? Kimin vicdanı sokakta oynarken bedeni kavrulan on binlerce çocuğun yaşama hakkını savunmayı kendine görev edindi?

Yanlış bir şeyi bitirmek için daha büyük bir yanlış yaptığında birisi, bunu meşru mu kabul edeceğiz?

Kabul edelim ki neyin meşru olduğunu varoluşsal kritererle değil de güçlü olanın neyi makul bulduğuna göre belirliyoruz.

Toplum insan öldürülmesini asla tartışmaz. Sorun sadece toplumun onay verdiği kişilerin ölüp ölmemesidir.

Buna gerçekten çok dikkat etmek gerekir. Çünkü toplumların faşizme kayıvermesini buna borçluyuz. Hitler de, Stalin de, Timurlenk de yahut tarihteki tüm zalimler de hep bundan beslenmişlerdir.

Toplum denen şey bir bilinçsiz kitledir. Hiçbir şeyi sorgulama yetisi yoktur. Gerçeklerle değil onun simgeleriyle hareket eder. Bu nedenle de onu gütmek gerekir. İktidarlar ve kültür üretme kapasitesi olan kişiler toplum denen bilinçsiz kitleyi simgeler aracılığıyla arzu ettiği şekilde yönlendirebilir.

Bu açıdan bakınca idam tartışmalarını, daha doğrusu tartışmamalarını biraz açmak gerekecektir.

Biz bu konuyu tartışmıyoruz. Sadece sloganlaştırıyoruz. Ve öfkeliyken, bilincimiz kendimizde değilken, merkezimizde değilken ortaya atıyoruz.

Bana bu konularda yazı yazmamı öneren bir arkadaşımın bana söylediği şey şuydu: “Son on yılda çocuk istismarı %700 artmış… Bu konuda ne diyorsun?” Ben de bunun nereden kaynaklandığını, bu bilginin nereden geldiğini merak ettim. Sorgumu yaptığımda karşıma çıkan ilk sonuca tıkladım  ve yazıyı incelediğimde ifadenin şöyle olduğunu fark ettim: “Son on yılda çocuk istismarı için açılan davaların sayısı %700 artmıştır.”

Şimdi, bu iki ifade arasında dünyalar kadar fark var!

Bu aslında çok iyi bir şey.

Durun hemen cellanmeyin. Bir daha okuyun.

Davaların sayısı 7 kat artmış. Bu ne demek hukuki sürece yansıması yedi kat artmış. Yani istismarlar yedi kat artmış denmemiş. İstismarların sayısı ve istatistiği yok. Elbette davalaşmış olan istismar vakaları artmış ki bu artık insanlar çocukları korumak ve suçluları cezalandırmak için daha çok çaba içerisinde demek.

İnşallah davalar %5000 artar.

İstismarlar bitene kadar her istismar vakası davaya dönüşür ve kimse cezasız kalmaz umarım.

Peki, biz yine de bir düşünelim. Davalar arttıkça ve suçlar cezalandırıldıkça istismarlar biter mi? Ya da her çocuk istismarı yapanı öldürürsek, idam edersek kökleri kuru mu bunun? (Bunu bu şekilde ifade derken bile ürperiyorum…)

Bitmeyecek.

Dünyanın en gelişmiş ülkelerindeki cinsel suçlara verilen cezalar ve daha sağlıklı işleyen hukuk sistemine rağmen cinsel suçların istatistikleri aksine gelişmiş ülkelerde Müslüman ülkeler ve evet Türkiye’ye oranla katbekat daha fazladır. Şu tabloya bakacak olursak Türkiye ve ABD arasında 12  kat fark var. ABD’nin pek çok eyaletinde idam serbesttir. Diğer yandan Ortadoğu ülkelerinde de pek çok ülkede şeriat hukuku vardır. Yani öldüren kişiye ölüm cezası verilmektedir. Arada bir bağlantı yok. İdam olsa da olmasa da suç oranları çok fark ediyor. İdam bir ceza yöntemi olarak etkisi kanıtlanmış bir şey değildir. Ayrıca bu tabloyu yorumlamak için suç işlemenin kanunlara ya da kanunların uygulanıp uygulanmadığına yani hukukun uygulanışına bağlı olmadığını anlamak mümkün olabilir.

Bir başka açıdan bu tablo “medeni” dünyanın ve yaşam tarzının, ahlak ve edep ile alakasını bir nebze işaret ediyor aslında.

Biz de diğer İslam ülkelerine nazaran epey “medenileşmişiz.” Ama hala Batı’dan epey “gerideyiz…”

                                                          (Kaynak: http://dergipark.gov.tr/download/article-file/157367)

BİLİNÇLİ KATİL/PEDOFİL!!!

Bir insanın pedofil olması ya da bir çocuğu katletmesinin ardında mantıksal muhakeme yapabilen bir zihin yapısı aramak abesle iştigal etmektir. Suçun cezalandırılması örnek teşkil etme amacıyla yapıldığında büyük bir fark yaratmamaktadır. Yine yukarıdaki tabloya bakarsak İran’da şeriat katı biçimde uygulanmaktadır. Ama yine de oran olarak İngiltere, Kanada, Almanya gibi cinayete idam verilmeyen ülkelerden katbekat fazla cinayet vakası vardır.

Şöyle düşünelim: mesela en son ne zaman bir suç teşkil etmediği için bir şeyi yapmayı tercih ettiniz? Ya da suç olmamasına rağmen bir canlıya zarar verdiniz? (Normal bir insan) Bir insan sokak kedisini suç olmamasına rağmen neden öldürmez de sever? Ya da kimse bir şey demeyecek olmasına rağmen neden bazı insanlar evdeki örümceği yahut kırkyak gibi zararlı canlıları dahi öldürmeden yakalyıp salıverir…

Sağlıklı ve sağ duyulu bir insan kimseye, yahut hiçbir canlıya zarar vermeyi aklına bile getirmez.

O halde sorunumuz suçların cezalandırılacak olup olmaması değildir. Sorun suç işleyecek psikolojiye neden  bazı insanların sahip olduğunun bilinmemesidir.

Bu durumda varsayımımız şu oluyor: öyle bir ceza verelim ki kimse bir daha yapmasın.

Bu kadar kolay olsaydı keşke. O zaman her suç için birer kişiyi idam ederdik ve sonsuza kadar mutlu-mesut insanlık olarak yaşar giderdik. Kimse bir daha suç-muç işlemezdi.

O zaman suç nedir ve nasıl ortaya çıkar?

Suç tek başına, bireysel, kendinden menkul bir şey değildir kolektiftir. Suç, çoğunlukla bireyin seçimi dahi değildir. Daha doğrusu bir “seçim” değildir. Seçim yapabilmek için insanın o an tüm diğer seçeneklerin bilincinde olması  gerekir.

Düşünelim… Bir insan neden bir çocuğu öldürmeyi seçenek olarak görsün ki? Yani biraz derinden düşündükçe ne kadar anlamsız olduğunu anlayabiliriz:  hangi yetişkin ve aklıbaşında insanın, hangi durumdaki tek seçeneği 3 yaşında masum bir çocuğu öldürmek olabilir?

Bunun bir cevabı yoktur.  Mantıklı herhangi bir cevabı yoktur. Sadece mantığı ve bilinci devreden çıkartınca mümkün ve olanaklıdır böyle bir şey. Yani, aklı devrede olmayan bir insanın bunu bir şekilde yapabildiği sonucuna varmak zorundayız nihayetinde…

Bu bir delilik hali olmak zorundadır… Bu bir “seçim” değildir.

Peki tekrar başlardaki örneğe dönelim: Tek seçeneği 300.000 masum sivil Japon’un evlerinde, parklarda, iş yerinde, kahvede hayatlarını normal şekilde yaşarken topluca öldürülmesi miydi ABD yöneticilerininin?

Bir pedofil katilin ABD’nin Başkanından daha masum olduğunu düşünmemek için nasıl bir akıl yürütmemiz gerekiyor? Gerçekten daha derinden bir düşünün. Savaşı kazanmış ABD muktedirlerinin bizlere neyin masumane neyin canavarlık olduğunu kabul etmemiz için yapmış olduğu idelolojik maniplasyonları unutarak anlamaya çalışın… O zaman göreceğimiz şey pedofil bir katilin akli melekelerinin, duygusal hallerinin dengede olmadığını ama ABD başkanı dahil yetkili tüm şahısların tüm melekelerini bilinçli olarak kullanarak masum 300.000 insanı tek kalemde yok etme kararını verdiğini görelim.

Kim masum, kim değil?

ABD’nin ya da diğer zalimlerin yapageldiği kitlesel katliamları gayet güzel hazmedebilen toplumun, hasta ruhlu insanları idam ederek rahat hissedebilmesi olsa olsa ruh hastalığının bir başka göstergesidir.

Bu ikiyüzlülüğü ne kadar sürdürebilir insanlık?

 

ŞİDDETİN KÖKENLERİ

Örneğim ABD 2. Dünya savaşından sonra yarattığı karmaşalar ve savaşlar sonucunda 30 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olmuştur.

Bunun bedelini kim ödüyor sanıyoruz?

Bir ülkenin askerleri başka bir ülkeyi işgal edip oradaki kadınlara tecavüz edip işkence ettikten sonra hangi mahkemede yargılanıyor? Hiçbir mahkeme savaştan dönen askerini yargılamaz. Aksine geri dönüp madalya alır. Ülkelerine hizmet ettikleri için.

Ve onlarca insanı öldürmüş, yüzlercesine tecavüz etmiş, zulmetmiş “kahramanlar” sevdikleri kadınlardan çocuk yapıyorlar…

O insanların çocukları, torunları ya katil, tecavüzcü, pedofil oluyor ya da bu suçlara maruz kalıyor masum olmalarına rağmen.

Bunu elbette ABD için sınırlamıyorum. Savaşa girmiş her ülke bu ve benzeri şeyler yaşamak zorunda. İnsanlık tarihi kanla, şiddetle, zorbalıkla yazılmış bir manzumedir. Hepimizin geçmişi, DNA’sı bu şiddet sarmalında şekillendi.

Bir insan kendisinden önce yaşanmış her şeyin bir türden yansımasıdır. Bu hayatı tüm bu yükleri taşıma bedeliyle edindik.

Suçlar ve onun dayandığı şiddet döngüseldir. Diğer her şey gibi. Bugünün masumu yarının suçlusudur. Hiçkimse ama hiç kimse bundan münezzeh olamaz.  İlahi anlamdaki adalet bugün değilse yarın bazı şeylere sebebiyet verecektir. Bazı durumlarda bir insan ömrü adaletin tecellisine tanık olmak için yeterli olmaz. O zaman diğer kuşakların başına ne gelidğine bakmakta fayda vardır. Bugün olanları anlamak için de geçmişe bakmak gerekir.

Geçmişimizde, atalarımız ne suçlar işledi ne hatalar yaptılar… Kimse benim atalarımın hepsi yüzde yüz masum diyemez. Atalarımız derken söylediğim de yedi ceddimiz yani yedi kuşak dedeler ve ninelerimiz…

Yüzlerce insan ve büyük bir tarih var arkamızda. Ve onların başına gelenler bizlerin kaderi olarak karşımızda duruyor. Bizler bilinçsiz kaldığımız sürece geçmişimize karşı, o geçmiş bizim geleceğimiz oluyor.

Bunu anlayamazsak korkarım daha çok çocuk katilleri, hırsızlar, hainler, soysuzlar olacak…Bunların hiçbirisi, emin olunuz  yaptıkları yahut yapacakları şeylerin sonuçlarını ince eleyip sık dokuyup “hay Allah şu annesinin elinden tutan küçük kıza tecavüz eder öldürürsem sonra beni asarlar… madem öyle, yapmayıp namuslu bir hayat süreyim demeyecektir…

İnsanlar bu tarz suçları kendi atalarının geçmişlerinde olan olayların etkileri onları tamamen ele geçirmiş olduğundan ve onların sonuçları kendisini rahat bırakmadığından yapar…

Aile Dizimi atalarımızdan neler taşıdığımızı anlamanın en güzel ve en kolay yoludur.
Özgürlük ve anlayış için çalışmalarımıza bekliyoruz..Kayıt için arayınız: 532 417 27 00

Herkesin, az ya da çok ama herkesin tedavi olması lazım. İnsanlar kimsenin ölümünü istemeyene kadar, herkesin yaşamasını isteyene kadar tedavi şart. İnsanların tedaviye ihtiyacı var.

Sanmayın ki sadece çocuk katillerinin öyledir. Bizlerin de, böyle suçlar işlemiş kimseleri görünce “kan istiyorum, onu gebertmek istiyorum” diyen bizlerin de tedaviye ihtiyacımız var…

Şiddet sadece şiddet doğurur. Bilinçli olunmayan geçmişin travmaları bugün ve yarınımızı yaratır ve travmatize eder…

Eh, bilinçsiz kalarak suç işleyenleri hapishanelere tıkıp, kellelerini alıp saf ve mutlu bir yaşam süreceğimizi sanarak binlerce yıl geçirdik. Sonuç ortada: hala şiddeti nasıl uygulayalımın hukukunu tartışıyoruz. Şiddeti devlet karar vererek ve planlayarak nasıl suçlulara uygular ve bizler de bunu nasıl alkışlarınız bunları konuşuyoruz… Diğer yandan savaşlar, katliamlar azalıyor mu? Yoksa yayılıyor mu? Sıradanlaşıp, normalleşiyor mu?

İnsanlık gerçek manada hala hayata geçememiştir. Merhamet, anlayış, hizmet gibi kavramlar hak getire… Kendi huzurunu bozan herhangi bir şeyi ya da kişiyi mümkünse yok edivermek herkesin tek dileği!

Bireysel suçları cezalandırmak elbette gereklidir. Ancak birileri örnek alıp sakınsın diye değil, daha çok suçu işleyenin aklı başına gelsin diyedir. Bu sayede suçun sahibi bedel öder ve ders alır. kendi vicdanıyla baş başa kalır. Elbette aklı başına gelene kadar da topluma tehlike yaratmasından kaçınılmış olur. Ama ıslah etmek yok etmekten daha medenicedir.

Faşizme kaçıp canını yakanı senin de yok etmeye çabalaman sadece kin ve nefreti çoğaltır.

Canımız Leyla’nın kaderi gibi, bizim anlamakta zorlandığımız durumlar bizlere bu yazıda anlatmaya çalıştığım perspektiften bakabilmeyi sağlarsa belki gelecek kuşaklar daha iyi bir dünyada yaşar. Kimsenin kimseye zarar vermediği bir hayatı hepimiz hayal ediyoruz. Ama bu bizim kin ve nefreti daha çoğalttığımız değil daha azalttığımız bir dünyada mümkün olacak. Savaşların ve çatışmaların bittiği, ülkelerin düşmanlar üretmediği zaman mümkün olacak.

Savaşlar ve yıkımlardır toplumun içerisinde katillerin ortaya çıkmasının temel sebebi. Bunu anlamadığımız sürece savaş ve yıkımları beslerken çocuklarımız güvende olsun ve huzurlu olalım istemenin bir manası yoktur.

Allah sonumuzu hayır etsin ve kalplerimizden merhameti eksik etmesin…

Zira çok kıymetli bir mutasavvıf üstadın söylediği üzere “Kini olanın dini yoktur.”

Bizi Sosyal Medya Hesaplarımızdan Takip Etmeyi Unutmayın