Röportaj: Kürtaj İnsan Psikolojisini ve Toplumu Nasıl Etkiler?
UYARI: Bu yazının esas amacı kürtaj ile ilgili olarak böyle bir karar almamış olan kadınların karar vermeden evvel neleri dikkate almaları gerektiğini fark etmelerini sağlamaktır. Eğer kürtaj yaptırmış bir kadınsanız bazı ifadeler sizleri rahatsız edebilir ve üzebilir. Lütfen eğer bu durumdaysanız ve bu konuda bugüne kadar hiç psikolojik destek almadıysanız yazıyı okumama seçeneğini şu aşamada değerlendiriniz.
Amacımız hiç kimseyi incitmek, üzmek değildir. Bu oldukça hassas ve kişisel bir konudur. Buradaki ifadeler kimsenin bireysel tercihlerini etkilemek yahut yargılamak için vs. ifade edilmemiştir. Destek ihtiyacı olan kişilerin bu ve diğer konularda profesyonel destek almalarını öneririz.
*****
Aile Dizimi çalışmalarıyla tanınan, “Buda mısın Budala mı?” adlı kitabıyla bize inandığımız, bildiğimizi sandığımız pek çok şeyi sorgulatan Terapist-Yazar Sangeet Erdoğan Şemsiyeci, kürtaj tartışmalarına yeni bir boyut kazandıracak açıklamalarda bulundu. Sangeet, Aile Dizimi çalışmalarının ışığında, terapiden elde ettiği bulgularla “Evet, kürtaj etkileri açısından bakıldığında bir tür cinayettir!” diyor.
Kürtaj konusu neden bu kadar önemlidir?
Kürtaj sonuçta bir ölüm-kalım meselesidir. Bizler yani zaten hayatta olanlar için bu şekilde tecrübe edilmeyebilir. Daha doğrusu farkındalık ve hassasiyet düzeyimize göre hiçbir önemi yokmuş gibi gelebilir ama esasen söz konusu olan şey tam olarak insanların hayatta kalıp kalmamasıdır.
Peki, kürtaj bizleri aslında düşündüğümüzden daha çok mu etkiliyor? Sonuçta basit bir operasyon değil mi?
Kesinlikle. Kürtaj doğrudan yaptıran kadınları, onların kocalarını yahut partnerlerini, hayattaki çocuklarını hatta çocuklarının çocuklarını dahi etkilemektedir. Bu da neredeyse toplumdaki herkes demektir. Kürtaj sadece dindarların muhafazakâr görüşlerini tatmin etmek yahut liberallerin serbest yaşam isteklerini desteklemek için savunulacak bir şeyin çok ötesindedir. Konu bizim birey olarak ve tüm ailedeki bireyleri etkileme kapasitesi nedeniyle şu ya da bu görüşün ötesinde bir anlam ve değer taşımaktadır.
Sır bu nedenle de konuyu hayatı oluşturan tüm görüş açılarından değerlendirmek gerekir. Bunun için herhangi bir görüşün baskın açıklamasındansa, tüm dinlerin, felsefi görüşlerin, sağlıkla ilgili teknik bilgilerin, psikolojik etkilerin, sosyolojik sonuçların, ahlaki görüşlerin hepsinin serinkanlılıkla tartışılıp herkesin bir düzeyde tatmin olacağı bir yaklaşıma doğru ilerlemeliyiz.
Peki, siz hangi açıdan konuyu değerlendireceksiniz? Ayrıca ileri süreceğiniz görüşler hangi bilgi kaynağına yaslanmaktadır?
Benim yaklaşımım kürtaj konusunda tanık olduğum ve çözümlenmesine katkıda bulunduğum terapi çalışmalarındaki tecrübelerimden oluşmaktadır. Yaptığım çalışmalar Aile Dizimi yöntemiyle yapılmaktadır. Bu çalışmanın özelliği aile içerisindeki ―kürtaj yahut ölüm gibi― yaşanmış olguların tüm aile bireyleri üzerindeki etkilerini gözlemleyip çözümler üretilmesidir. Dolayısıyla kürtajın en başta yaptıran anne olmak üzere tüm aile bireyleri üzerindeki etkilerini yakından tecrübe etme fırsatlarım oluyor. Bu nedenle ben işin siyasi, dini ve teknik boyutlarının ötesinde bir bakış açısı sunabilmek amacıyla perspektifi biraz daha geniş bir açıya getirip oradan konuya bakılmasını öneriyorum.
Biraz daha açar mısınız? Aile Dizimi ile ne yapıyorsunuz?
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki kürtaj konusunda insanlarla Aile Dizimi çalışmaları esnasında defalarca doğrudan çalışma fırsatı buldum. Bir grup terapi tekniği olan Aile Dizimi ile ailede eksikliği hissedilen insanların tüm diğer aile bireyleri üzerindeki etkisini gözlemle ve mümkün olduğunca da bu etkileri sevgiye hizmet eder şekilde düzenlemeyi hedefliyoruz.
Kürtaj yaptırmış kadınlar yahut annesi kürtaj yaptırmış kadın-erkek danışanlarla belki yüzlerce çalışmam oldu. Her defasında kürtajın anneyi, babayı ve tüm çocukları büyük oranda negatif şekilde etkilediğini gözlemledim. Bunun bir istisnasını henüz görmedim. Ayrıca bu çalışmayı yaratan Alman Terapist Bert Hellinger’in de Aile Diziminin sistematiğini oluşturduğu tüm çalışmalarında aynı etkiyi gözlemlediğini biliyoruz.
Aile Dizimi sadece bir bireyi değil o bireyin içerisinde doğduğu, büyüdüğü, etkilediği ve etkilendiği tüm aile sistemini inceleyip, o sistem üzerinde çalışarak sisteme ait olan tüm bireylere yardım etmeyi hedefler. Bu açıdan baktığımızda kürtaj sadece anneyi değil, babayı, hayattaki tüm çocukları ve dolayısıyla çocukların da sahip oldukları, olacakları çocukları olumsuz anlamda etkilemektedir.
Peki, bu nasıl mümkün olmaktadır?
Hamilelik oluştuğu andan itibaren hamile kalınan birey aile sistemine dâhil olur. Doğum, şu ya da bu sebepten gerçekleşme de veya kişi doksan yıl yaşasa da bunun aile sistemine dâhil olma konusunda bir etkisi yoktur. Hamilelik olduğunda artık kişi aile bireyidir. Hayatta olanlar kadar hatırlanmaya ihtiyaçları vardır. Ailedeki her bireyi etkileyen ortak vicdan, doğup karşımızda bize gülümseme şansı olmayan ve ona dokunamadığımız, konuşamadığımız aile üyesini bize derinden hatırlatmaya devam eder. Bu yüzden kürtaj, düşük veya ölü doğum gibi sebeplerden bebek hiç hayata gelemediği ve aramıza katılamadığında kardeşimiz yahut çocuğumuz olan bu kişiye olan özlemimiz çok büyük olur.
Buradaki mesele bizlerin bilinçli olarak bu özlemin farkında olamamamızdır.
Bu özlem her şeyden evvel anne ve baba için vahim sonuçlar doğurmaktadır. Özünde tüm dinlerin söylediği doğrudur. Tüm geleneklerin ve ataların dediği doğrudur. Yapılan şey o cana kıymaktır. O insanın hayatına kast etmektir ve bunu eyleme dökmektir. Daha da ötesinde bunun için dünyevi bir bedel ödenmemektedir. Yani kürtaja karar veren kişiler ceza görmezler, bu yasal olduğundan bu sefer vicdanları onların yakasını bırakmaz.
Bu sefer de anne ve baba kendisini mutsuz ederek yahut bin bir başka şekilde hayata kendini az ya da çok kapatır. Bu sebepşe kürtaj yaptırmış çiftlerin muhakkak psikolojik destek görmesi gerekir.
Burada önemli olan bu durumu yasalar çerçevesinde yahut dini inançlar veya muhafazakârlık açısından; feminizm yahut herhangi bir siyasi görüş açısından tartışmaktan kaçınarak serinkanlı bir şekilde kürtaj denen olguyu etraflıca anlamaya çalışmak ve tüm sebep-sonuç ilişkilerini göz önünde bulundurmak suretiyle seçimi bireylere ve ailelere bırakmaktır.
Kürtaj bir tür cinayet midir?
İnsanların üzerinde bıraktığı etkilerine bakarak buna maalesef evet demek zorundayım. Bu gerçekle yüzleşmek ve bunu hazmetmek iyileşmeye giden yolun başıdır, duyunca ilk başta ne kadar sert gelse bile. Cinayet bir insanın canının, yaşama hakkının elinden alınmasıdır. Sistemik açıdan hamileliğin başlamış olması bir insanın aile sistemine dahil olması için yeterlidir. Sistemik olarak insan vicdanı hamileliğin başlamış olmasına göre karar verir ve insanın psikolojisi buna tepki verir. Bu anlamda hamilelik başladığına göre o çocuk aileye dahildir. Bu durumda kürtaj sistemik olarak aileye dahil olan bir insanın bilinçli olarak yaşamına son vermektir. Bu durumda yukarıdaki “cinayet” tanıma birebir uymaktadır. Sebebi her ne olursa olsun yapılan eylem bir canın yaşamına son verilmesidir. Sadece o “yaşam” henüz çok tazedir ve anne karnındadır.
Hayatı herkes çeşitli sürelerde tecrübe eder. Kimisi yüz yıl yaşar kimisi birkaç aylık bebekken ölür. Bazılarımız da henüz anne karnındayken ölürüz. Mesele süreyle alakalı değildir. Süre bir insan hayatında sadece niceliksel bir fark yaratır. Oysa biz nicel bir şeyden bahsetmiyoruz. Hayata gelmeye hazırlanan ve henüz hiçbir seçme şansı olmayan eşsiz bir canlının yaşamı üzerinde tasarrufta bulunuyoruz. Elbette bunun doğal sonuçları olacaktır, olmaktadır.
Nasıl ki bir bebek doğar doğmaz öldürülürse henüz nüfus kâğıdı yok diye yok sayılamayacak ise ve ailede o bebeğin hiç büyüyememiş olması tüm aile bireyleri üzerinde büyük psikolojik etki bırakacak ise, kürtajda da tüm aile bireyleri üzerinde aynı etki oluşmaktadır.
Bunun istisnaları yok mudur? Mesela sağlık sebeplerinden anne babası tarafından istenmesine rağmen kürtaj ile sonlandırılan hamilelikler gibi?
Elbette vardır ama sonuç pek de fazla değişmemektedir. Tabi ki sonuçları itibarıyla diğer sebeplere nazaran daha meşru gibi algılanmaktadır. Ancak mesele, sebebinin ne olduğunun ötesinde, bir kişinin yaşamına diğer kişinin hayatta kalması adına son vermektir.
Kürtajı bir kenara bırakın size başka bir örnek vereyim. Bir trafik kazasında başka birisinin yerinde oturmayı seçen kişi, kendi oturması gereken yerdeki kişi ölüp kendisi hayatta kalırsa yaşamı boyunca bunun acısını çeker. Ortada o kişinin öleceğine ilişkin ne bir bilgi vardır, ne de kasıt. Sadece bir rastlantı söz konusudur. Buna rağmen insan vicdanı bunu kabullenmekte güçlük çeker. Çünkü varoluşun kanunları bizim zihinsel ve mantıki sebep-sonuç ilişkilerimizden bağımsızdır. Onların ötesindedir.
Annenin sağlığı için bebeğin yaşamına son vermek yukarıdaki örneğe nazaran daha ileri gitmek ve bilinçli olarak bunu tercih etmek demektir. Bunun duygusal ve ruhsal düzeyde pek çok etkileri mevcuttur.
Ancak tersi olsa ve anne kendi hayatını çocuğu için feda etse de durum değişmez. Bu sefer de kendisinin doğumu için hayatını feda eden anneye olan vicdani borcu yüzünden çocuk hayatını doya doya yaşayamaz ve suçluluk duygusu yakasını büyük oranda bırakmaz… Seçimi kendisi yapmamış olsa bile.
Bakın, olguları özellikle ölüm-kalım gibi varoluşsal meseleleri tek bir açıdan değerlendirirsek hiçbir yere varamayız. Zaten ben şahsen kürtaj yasak olsun diye bir şeyi savunmuyorum. Sadece kürtaj konusunda sağlık personelinden, psikologlara, anne ve babadan, akrabalara herksin, hatta siyasetçilerin bile büyük bir bilince sahip olması gerektiğini savunuyorum.
Sadece annenin kararı, kadının bedeni demekle de sorun çözülmüyor. O zaman en azından babanın söz hakkı es geçilmiş oluyor. Ama öylesine hassas bir konu ki fazla ileri gittiğini anlamak da kolay değil, bir anda uzmanlık görüşleri annenin bedeni üzerinde tahakküm kurma isteğini çağrıştırabiliyor.
Kürtajın annenin psikolojisi üzerinde ne tür etkileri vardır?
Anne, sebebi ne olursa olsun ―buna sağlık sorunları, hatta tecavüz sonucu hamileliklerde dahi― çocuğunun yaşama şansını elinden aldığı için kendisini çocuğunu öldürmüş gibi hissetmektedir. Bu da annenin ruhsal varlığının ―ölümüne sebebiyet verdiği çocuğuna duyduğu özlem nedeniyle― ölümü arzulamasına sebep olmaktadır. Bu öylesine derinden bir arzudur ki kişi hayatta kalmasına ve tüm günlük yaşamını sürdürmeye devam etmesine rağmen hayatından tat alamamasına, kendisine asla tam olarak mutluluğu reva görememesine sebep olmaktadır. Ve bu güçlü olduğu kadar katlanılması da zor bir durumdur. Kendisini hayata layık bulmayan vicdani yanıyla kadın, mutsuzluğa mahkum eder kendisini. Bu çok derin acıyla başa çıkmanın yegâne yolu onu bilinçaltının en derin noktasına itmektir. Kürtaj yaptıran kadınlar duygusal olarak çoğunlukla katılaşırlar ve büyük oranda erkeklere olan güvenlerini kaybederler.
Ancak baba da bu kararda hemfikir olduğundan kendisini suçlu hisseder. İlginç bir şekilde kürtajı kimin istediğinin bir önemi de yoktur. Sonuçta anne ya da baba karşı tarafın tercihine boyun eğip çocuğundan vazgeçmiştir. Ama elbette son sözü kadın söyler. Çünkü baba istese dahi anne istemezse erkeğin yapacak çok fazla şeyi yoktur. Ancak önemli olan öncesinde yaşanan bu olaylar değil kürtajın gerçekleşmiş olmasıdır. Gerçekleştiği anda artık eylem her iki tarafın eşit sorumluluğundadır.
Kürtajın evliliğe yahut ilişkiye olan etkileri nelerdir?
Kürtaj çok büyük oranda ilişkiyi bitirici bir etkiye sahiptir. Hukuki, ailevi, maddi yahut koşullanmalar gibi sebeplerden ilişki şekilsel olarak sürdürülmek zorunda olsa ve tüm hayatını çift birlikte geçirmek zorunda kalsa bile ilişki kürtajla sona ermiştir.
Kadın erkeğine baktığında hayatına son verdiği çocuğunu görür, erkek de kadınına her baktığı zaman onda hayatına birlikte son verdikleri çocuğunu görmektedir. Öyle ki, karşısındaki kadından yahut erkekten vazgeçmek bu suçluluğu her gün hatırlamaktan daha kolaydır. Eğer çift boşanamıyor ise birbiriyle kavga etmeye başlar. Kavga da edilmiyorsa bu sefer çok soğuk ve donuk ve samimiyetin olmadığı, yakın hissedilmeyen tatsız bir ilişkiye dönüşür. Her durumda aslında ilişki bitmiştir. Bu nedenle eğer çift evli değilse çok çok büyük bir oranda ilişki en kısa sürede sonlanır.
Ailedeki diğer çocuklar kürtajdan etkilenir mi?
Hayatta olan tüm çocukları kürtaj büyük oranda negatif şekilde etkilemektedir. Ancak bu elbette çiftin kürtaj konusunu nasıl ele aldığıyla da alakalıdır. Bazı, oldukça bilinçli çiftler kürtaj yahut düşük gibi durumlarda çocuklarına uygun zamanda uygun bilgiyi vererek bilinçaltında kalmasına izin vermeden bu hakikatleri çocuklarıyla paylaşırlar.
Bu, çocuklar için iyidir. Ancak çoğunlukla, anne ve baba bu olayla bizzat kendileri başa çıkamadıkları için bilinçaltına atıp bastırmayı seçtiğinden bu mümkün olmamakta ve diğer çocukları oldukça büyük zorluklar beklemektedir.
Öncelikle şunu belirtmekte fayda var: kardeşler arasındaki bağ çok güçlüdür. Hayatta olsun-olmasın insanlar kardeşlerine çok güçlü şekilde bağlıdırlar. Bu sevgi bağı o kadar güçlüdür ki diğer kardeş hayata gelme şansı bulamadığında, diğer çocuk kendisi hayatta kaldığı için dahi suçluluk duygusu hisseder ve bu onun mutlu, güçlü, sevinç içerisinde yaşamı alabilen birisi olmasına engel olur. Yaptığı, sahip olduğu şeylere önem veremez, özgüven eksikliği yaşar, kısacası hayata sıkıca tutunamaz.
Elbette her kardeşin aynı duruma tepkisi çok farklı olabilecektir ama eksikliği hissedilen o kardeş yahut kardeşler her zaman tüm kardeşlerin ruhunda bir acıya sebep olacaktır. Ayrıca annenin ve babanın ruhunun ölümü arzulaması ya da kendini cezalandırmaya meyletmesi çocuklar üzerinde büyük bir baskı yaratır. Bu sefer de çocukların ruhen yönelimi anne-babayı kurtarmak şeklinde olacağından yaşamla bağları zayıflayacaktır: sık sık hastalanabilecek veya yaşamı bir düzeyde sorgulayabilecektir…
Kaldı ki anne babasının arasında kürtaj sebebiyle oluşan ve bir önceki soruda bahsedilen şekilde çiftler arasında oluşacak olan çatışmalar ya da boşanmalar sebebiyle tüm hayatı derinden bir şekilde etkilenmiş olacaktır.
Peki, istemediği yahut bakamayacağı çocukları insanların dünyaya getirmesi daha iyi bir seçenek midir? İstenmemiş bir çocuk hayatta kalıp bir robot gibi yaşayacaksa kürtaj daha iyi bir tercih olamaz mı?
Bakın, bu gibi fikirler elbette tartışılabilir. Hatta geçende okuduğum bir köşe yazısı suç oranlarının istemeyen gebeliklerin sonlandırılmasının serbest bırakıldığında düştüğünü istatistiklerle destekleyen bilgiler olduğunu anlatıyordu.
Bu toplum açısından elbette iyi sonuçlar doğurabilir. Ama o çocuğun hayatını elinden almış olan en az iki kişi var. Onlar da bir nevi birer robota dönüşmüş oluyor. Hatta o anne babanın diğer çocukları da mutsuz ilişkiler içerisinde yetişen bireyler olarak topluma sorun çıkartmaya devam ediyor. Kendi mutsuzlukları da cabası…
Sorun tam da bu gibi noktalarda düğümleniyor işte. Sadece güvenlik ve toplum düzeni açısından bakınca evet belki de kürtaj bunun çarelerinden birisidir. Ama dikkat! Bu düşünce bizi çok tehlikeli sulara çekebilir. O zaman başka birisi kalkıp göçmenlerdeki suç oranı çok fazla onları da yok edelim diyebilir. Oysa soruyu neden onlarda suç oranı yüksek diye sormak da mümkündür. O zaman aslında ayrımcı politikaların o insanları suça ittiğini tartışmak gerekir.
Bunun gibi eğer istenmeyen çocukları doğurmak sorun ise istenmeyen çocuklara neden hamile kalındığı üzerine kafa yorabilir hatta doğrum yaptıktan sonra o çocuğa toplumun sağlıklı yaklaşması ve bir şans tanımasını düşünebiliriz.
İnsanı ilgilendiren herhangi bir konuda tek boyutlu düşünmek bizi doğrudan faşizme savurabilir. Kaldı ki benim fikrime göre her zaman kürtaj gibi konular anne babaya bırakılmalıdır. Ancak daha öncesinde çok şey yapmak gerekir.
Kanunlar kürtaj konusunu çözümleyebilir mi?
İnsanların yaptığı yasalarla, insanları yapan yasalar aynı düzlemde iş görmezler. Varoluşsal yasalar her zaman insan yapımı kanunlara oranla daha belirleyicidir.
Dolaysıyla şu ya da bu zaman dilimindeki değer yargılarına göre oluşturulan ve konuyla doğrudan ilgisi olmayan yasa koyucuların tercihleriyle kabul edilen yasalar insanın varlığını ilgilendiren konularda işlevsizlerdir.
Bu nedenle kanunların kürtaja izin vermesi de vermemesi de sorunu çözmeyecektir. Hatta sorunu derinleştirme potansiyeli vardır. Kanunlara göre yasal bir etkisi olmadığında insanların bunu yapmayı kendilerinde “hak” görebilmelerinin yolu da açılmaktadır. Bu konuda pek çok ülkede halen ciddi tartışmalara mevcuttur. İnsan varlığının söz konusu olduğu bir durumda yasaların tıbbi kriterlere göre belirlenmesi doğru değildir. Tıp var olan insanları yaşatmakla yükümlüdür. Bir insan yavrusu henüz annesinin karnındayken de olsa vardır ve yasalar ve tıp onu da korumakla yükümlü olmalıdır.
Bu işin doğrusu insan vicdanıyla uyumlu bir yasa yapılacaksa eğer teoride şöyle olmalıdır: Bir bebeğin döllenmesine kadar tercih annede ve babada olmalıdır. Ancak döllenme gerçekleştiğinde anne ve babanın değil yasaların hükmü geçerli olmalıdır. Buna doktorlar da dahil olmalıdır. Tıbbi zorunluluklar bunun istisnası olacaktır. Eğer anne baba bebeği doğduktan sonra istemiyorsa yasalar o bebeği sahiplenmelidir. Aslında belirli bir aydan sonraki hamileliklerde yasalar o bebeği sahipleniyor. Ve sorun tam da burada başlıyor. Varoluşun yasaları belirli bir ayı değil döllenmenin kendisini önemsiyor. Yani biyolojik bütünleşmeyi. İki hücre birleşip tek bir hücre olduğunda, zigot oluştuğunda o artık bir insandır. İnsan vicdanı bu zigot oluşumunu önemsemektedir. O zigotun 3. ayından sonra onu yasal olarak insan kabul edip etmemeyi umursamamaktadır.
Ancak bu dediklerim her ne kadar sistemik açıdan doğru olsa da başka komplikasyonlar ve karmaşalar devam edecektir. Bu sefer doğrumdan sonra anne ve baba çocuğundan uzak olmanın vs. zorluklarıyla yaşayacaktır.
Teknik olarak doğru olan bir yasanın başka sorunlar üreteceği ortaya çıkıyor. Dolayısıyla esasen yasal olarak şunu ya da bunu seçmiş olmak çok büyük fark yaratmıyor.
Sonuçta yasaların cinayet dediği şey ile varoluşun cinayet dediği şey arasında fark vardır. Bunu düzenlemek için yasalar olmadığında varoluşun yasaları devreye girmektedir. Ve bu durumda aile dizimi gerekli hale gelerek bu kaybın bedelini vicdanen üstlenen kişinin yaptığı şeyin bilinçli olarak sorumluluğunu üstlenmesi sağlanmalıdır.
SORUN İNSAN BİLİNCİYLE İLGİLİDİR
İnsan bu gibi konularla bilinçdışında başa çıkmaya çalıştığı sürece kürtaj ve onun etkileri üzerinde bir hiçbir şekilde bir etkisi olamayacaktır. Kürtaj konusunda yapılacak en anlamlı şey bu konuya ilişkin insan tecrübelerinden oluşan bilgileri paylaşmak ve bilinci artırmak üzere çaba sarf etmektir. Bu ropörtajın amacı da budur.
Önemli olan şey, bu gibi varoluşsal konuları sağlıklı, sağduyulu ve akıllıca, tüm yönleriyle tartışmak en başta kadınlar olmak üzere herkesin içine bütünüyle sinen bir çözüm noktasında gerekli yasal düzenlemeleri, o varılan bilince uyumlu hale getirmektir. Ancak yine de yasa ne derse desin sonuçta bu karar anne ve babaya kalmaktadır.
Dinler kürtaj konusunda neden bu kadar katı, çözümde dinleri dikkate almalı mıyız?
Tüm kadim bilgiler ve dinler bize kürtajın yasaklanması gerektiğini vaaz eder. Bu aslında şu ana kadar konuştuğumuz tüm sebepler göz önünde bulundurulduğunda bir nebze anlamlıdır.
Ancak “yasaklamak” zamanın ruhuna uygun yaklaşım olmamaktadır ve bir çözüm vaat etmemektedir.
Aslında zaman ve mekânın sınırlamalarından ve tüm koşullanmışlıklarımızdan arındırılarak bakıldığında kürtajın varoluşun doğası göz önüne alındığında ağır sonuçları olmaktadır. Dinler de ilahi bir bilgeliğin yansımaları olduğu oranda bu bakış açısını savunmaya çalışmaktadır.
Sorunu teşkil eden şey şudur: Dinlerin savunduğu şeyin ―kürtajın insan doğası üzerinde yarattığı hasarları engellemek― haklılığında bir sorun yoktur. Sorun bunun yapılmasının istendiği, tercih edildiği biçimdir. Yahut bu tarzın ima ettiği şeydir:
İnsanların özgür iradesine müdahale ettiği etme potansiyeli olduğu oranda haklılığı bulunan bir sav değersizleşmekte ve meşruiyetini yitirmektedir. Bu anlamda körlemesine kürtajı bir “özgürlük alanı” olarak tanımlamak da, kürtajı insanların özgürlüklerine müdahale etme pahasına savunmak da anlamsızlaşmaktadır.
Çözüm nedir? Var mıdır?
Çözüm sadece böyle bir sorunu kaçınılmaz kabul edersek söz konusudur. Şöyle ki, sanki kürtaj kaçınılmazmış gibi algılamaktayız. Daha doğrusu sanki kürtaj birtakım problemlerin özümüymüş gibi algılamaktayız. Oysa sağladığı yarar ve zarar dengesine baktığımızda bize kazandırdığı bir şey olmamasına rağmen yarattığı hasar çok büyüktür.
Bu nedenle elimizden geldiğince kürtajdan önce kürtajı yaratan sebepleri ortadan kaldırmak için toplum olarak ―hükümet ve siyaset de dâhil― çözümler düşünmeliyiz.
Sonrasında da kürtajın sebep olacağı zincirleme sonuçları bildikten sonra eğer hâlâ tercih ediyorsa çiftlerin seçimine kürtajı bırakmak en doğrusudur.
Fakat kürtaja gelene kadar yapılacak o kadar çok şey vardır ki, tüm o aşamalarda insanlara tüm seçenekler sunulduktan ve destek verildikten sonra bu noktaya gelmek en iyisidir. Kürtaj iki insanın dikkatsizliğinden, cahilliğinden yahut umursamazlığından kaynaklanabilmektedir. Elbette yüzlerce başka sebep de olabilir.
İstenmeyen hamileliklerin önlenmesi için ilkokuldan başlayarak çocukların cinsel eğitimden geçmesi gerekmektedir. Ayrıca anne-babalar da çocuklarını doğru bilgiyle donatmalıdır. Ve tüm bunların olabilmesi için cinselliğin üzerinde konuşulabilir bir serinkanlılıkla ele alınabileceği kültürel ortamı yaratmamız gerekiyor.
Hükümet ve Başbakan kürtajı bir terör eylemi olarak tanımlayacağına bu tarz sorumlukları üstelenen bir yaklaşımla gerekeni yapsa daha sağlıklı olacaktır. Bunun için dini koşullanmaların, ahlaki engellerin, kültürel alışkanlıkların ötesinde gelecek nesillerin doğru cinsellik bilgilerine erişmesini sağlayacak altyapıyı oluşturmak siyasi liderliğin işidir. Hükümeti ve Başbakanı bu konuda çaba sarf etmeye davet ediyorum.
Cinsellik ve gebelik önlemleri konusunda sağlıklı bir eğitimden geçmiş nesiller için kürtaj konusu zaten gündemden büyük oranda düşecektir. Ancak tamamen kürtaj ortadan kalkmayacaktır tabi ki.
Kürtajı gerektiren sağlık ya da diğer bir koşulda ya da sadece bunun çiftlerce tercih edilmesi halinde ise burada bir kısmıyla değinilen olası tüm sonuçlar çok geniş bir perspektiften bir bakışla çifte izah edilmelidir.
Bunu ya doktorlar ya da sosyal hizmet veren danışmanlar yapmalıdır. Hatta daha sağlıklı ve serinkanlı bir toplum olsak, çiftin dini inancı çerçevesinde din hizmetlilerinin de bunu yapmasını önereceğim. Ama sanırım Türk Toplumu ne böyle bir din adamı yetiştirme konusunda yeterli düzeye gelmiş durumda ne de bunun kurumsal altyapısı mevcut…
Ancak, tüm bu aşamalarda tüm bilgilere sahip olarak donanmış olmasına rağmen çift kürtaj yapmayı tercih ediyorsa ne hükümet, ne psikologlar, ne din adamları ne de yargı buna karışmamalıdır. Bu, o çiftin ve ailesinin kaderini ilgilendirmektedir. Bu varoluşsal bir alandır. Yaşanması gereken şey ne ise yaşanacaktır. Bu kimseyi ilgilendirmez.
Fakat iş kürtaj yapıldıktan sonra da bitmemelidir. Kürtaj yapıldıktan sonra çifte psikolojik, dini, hatta yasal düzeyde destekler sunulmalıdır. Ancak bunları alıp almamak çiftin tercihine bırakılmalıdır.
Sangeet Erdoğan şemsiyeci